16 Haziran 2010 Çarşamba

GİZEMLİ SU DAMLACIĞIN HİKAYESİ

Tombul su damlası neler olup bittiğini anlamadan musluğun ucundan düştü.Lavabonun deliğinden, borulardan paldır küldür kaymaya başladı. Burası neresi, etrafta bir sürü tombul, büyük, küçük su damlaları, kanalda yuvarlanıyorlar. Şimdi dışarı dalar.Su damlacığı: - Bu gökte parlayan sıcak şeyin ne olduğunu bilen var mı, diye bağırdı.- Burada ne kadar çok su damlacığı var. Of… Ne kadar da sıcak. Hey bir dakika!- Benim şeklime ne oluyor? Hey kim uçuruyor beni gökyüzüne doğru? Ben neyim? Tanışıyor muyuz?- Hayır sanmıyorum. Seni buralarda daha önce hiç görmemiştim.- Sen kimsin?- Ben su buharıyım, senin gibi.- Benim gibi mi?- Evet, yoksa sen bir su buharı olduğunu bilmiyor musun?- Şey, ben… bilemiyorum… galiba haklısın. Heey, ben artık bir su buharıyım, ben buharım.Bir dakika, bir dakika, ben henüz buhar olmaya alışmamıştım. Ben üşüyorum. Neler oluyor yine? Bu soğuk da nereden çıktı? Bu ses de neyin nesi? Olamaz., ben aşağıya düşüyorum, bakamayacağım. Su damlası gözlerini açtığında kendisini bir yasemin çiçeğinin üzerinde güneşin ışınlarıyla pırıl pırıl parlayan bir çiğ damlası olarak buldu. - Hoop! Yine ka-yı-yo-rum. Çiğ damlası toprağın derinlerine doğru inmeye başladı:- Aaah başım! Kim koydu bu taşı buraya? - Benim nereye geldiğimi söyleyecek bir damlacık yok mu?
Merhaba!- Merhaba acaba nerede olduğumuzu söyler misin?- Burası bir yer altı kaynağı. Uzun süredir çıkmak için fırsat arıyoruz. Sanırım yakında şu çatlaklardan yukarı çıkacağız. İşte o zaman bir pınar olacağız. Hazır mısın? Galiba yolculuk başladı.- Topraktan yukarı doğru çıkmak ne zormuş, ben çok yoruldum.- Eğer oyalanırsan bir süre sonra burada kalmak zorunda kalırsın. Haydi biraz daha gayret, güneşin sıcaklığını duyar gibiyim. Son defa gökyüzüne yükseldiğimde kar tanesi olarak inmiştim yeryüzüne.- Bense bir yağmur damlası.

MODÜL 8 ZEHRA

•Etkili bir gösterimi nasıl planlayıp gerçekleştirebilirim?
•Yapıcı geribildirim nasıl verebilirim?
-Yapmış olduğumuz çalışmaları bir dosyada toplayıp gerçekleştirebiliriz.
-Grop arkadaşlarımızın çalışmalarını yansıtarak.

10 Haziran 2010 Perşembe

Mustafa Ali DOĞAN

Değerli Grup Umut arkadaşlarım yapmış olduğunuz yayınlardan da anlaaşılıyor ki müthiş bir çalışma içerisine girdiğinizi görmekteyim. Bu benim ve grup umut açısından oldukça sevindirici bir olaydır. Bu azminizin devamını bekler saygılar sunarım...
SUYUN MACERASI



ÜNİTE ÖZETİ; Suyun hal değişimini gözlemleyerek madenin kaybolmadığını, sadece hal değiştirdiğini fark eder. Maddenin üç halini gözlemler ve sınıflandırır. Dünyanın hareketlerini kavrar.. Bir hafta boyunca hava durumunu gözlemler ve sınıfta sunar.Mevsimleri gözlemleyerek özelliklerini sınıfta anlatır.Gökyüzünde neler olduğunu gözlemler ve araştırır.Doğal afetleri ve önlemlerini araştırır .İnsanlar yaşamak için neye ihtiyaç duyar? Sorusuna cevap arar. Doğal ve yapay çevreyi öğrenir.Çevre temizliğinin önemini anlar.

ÖĞRETİM PROGRAMI TASARIM SORULARI

TEMEL SORU:

Su olmasaydı neler olurdu?

ÜNİTE SORULARI:

Su nereye gidiyor?
Madde denilince aklınıza neler geliyor?
Dünya dönerken neler oluyor?
Bugün hava nasıl?
Mevsimlerde meydana gelen değişiklikler nelerdir?
Gökyüzü size neler hatırlatmaktadır?
Dünyada yaşanan doğal afetler nelerdir?
Neler olmadan yaşanmaz?
İnsan nasıl bir çevrede yaşar?

8 Haziran 2010 Salı

BİZ BİRİZ

Günün birinde yolu bir dergâha düsen kendi halinde bir adam, dergâhta, bir Mevlevi ile bir Bektaşi''nin sohbet ettiklerini görünce yanlarına yaklaşır. Kendini tanıtır ve dergâhı merak ettiğini, nasıl zikir edildiğini izlemek için geldiğini söyler.

Erenler başlar adama çeşitli nasihatlerde bulunmaya, her biri kendi yolunu mümkün olan en tatlı dille anlatmaya çalışır.

Adam bir yandan onları dinlerken, bir yandan da gözleri onların giysilerine takılır.

Mevlevi'nin giydiği kıyafette kollar o kadar geniş ve uzundur ki hem içine üç kişinin birden kolu sığabilir, hem de uzun olduğu için yalnızca kolları değil, elleri de kapatmaktadır.

Bektaşi’nin kıyafetinde ise tam tersi bir durum vardır.

Elbisenin kolu daracıktır, neredeyse tene yapışmıştır; üstelik kısa olduğu için, eller ta bileklere kadar açıktır.

Bu duruma hayret eden adam, sebebini öğrenmek ister.

Büyük merakla, önce Mevlevi'ye sorar:

"Pirim, kıyafetinizin kolları neden o kadar geniş ve uzun; bunun özel bir sebebi var mı?"

Mevlevi hiç beklemediği bu soru karşısında oldukça şaşırır.

İki kolunu da biraz yukarıya kaldırır, sonra ellerini birleştirerek kollarını daire sekline getirir ve şöyle der:

"Evet, özel bir sebebi vardır. Çünkü biz insanların günahlarını, ayıplarını, kusurlarını örteriz. Başkaları görmesin diye üzerini kapatırız."

Yanıttan oldukça hoşnut olan adam ayni merakla bu kez Bektaşi''ye döner:

"Peki ya siz, pirim? Sizin kıyafetinizin kolları neden bu kadar dar ve kısa?

Siz insanların günahları ve ayıplarını örtmez misiniz?"

Bektaşi kendi kollarına bakar, birkaç saniyelik bir dalgınlıktan sonra gülümser ve adama bakarak şöyle der:

"Biz mi? Bizim geniş kıyafetlere ihtiyacımız yoktur.

Çünkü biz insanların günahlarını ve kusurlarını görmeyiz."



ÖZETLE:

Seveceksen öylece sev.

Ne kusursuz insan ara, ne de insanda kusur.

Birincisini zaten bulamazsın, ikincisinde ise, bulduğun her kusur, öğrendiğin her ayıp sahibini değil, seni çirkinleştirir. Her ikisi de seni mutsuz eder. Birincisini bulamadığın için, ikincisini ise bulduğun için mutsuz olursun...



Aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilirler. [Mevlâna]

Yaşam paylaşmakla... Hayat sevince güzel...
--

gelincik çiçeklerini sevdim

dokunduklarında hemen solan,

koparıldığında boynunu büken...

ama en çok da özgür oldukları için sevdim onları..

rüzgarlara karışıp, dünyaya dağıldıkları için..

Ve insana benzedikleri için sevdim

dünü var, bugünü var

Ama yarını ???

Japonlar, gelincik için şöyle der; ’Gelincik insan ömrü gibidir. Dünü vardır. Yaşamıştır. Bugünü vardır. Yaşıyordur. Ama yarını belli değildir’.



----------------------------------------------------------

En eski ve en kısa iki sözcük; “evet” ve “hayır”, en fazla düşünülerek sarf edilmesi gereken sözcüklerdir.
PYTHAGORAS

----------------------------------------------------------

''Sahipsiz olan bir memleketin batması haktır; Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır! ''

M.AKİF ERSOY

----------------------------------------------------------

"Rüyanızın gerçekleşmesini istiyorsanız, öncelikle uykudan uyanmanız gerekir."
ANDRE SIEGTRIED

----------------------------------------------------------


Ey Türk gençliği!
Birinci vazifen, Türk istiklâlini, Türk Cumhuriyeti'ni, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir.
Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur. Bu temel, senin en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek dâhilî ve harici bedhahların olacaktır. Bir gün, istiklâl ve Cumhuriyet'i müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok namüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri, şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhid edebilirler. Millet, fakr-û zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir. Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!
Gazi Mustafa Kemâl ATATÜRK - 20 Ekim 1927
----------------------------------------------------------

7 Haziran 2010 Pazartesi